Yaşadığımız son kriz nedeniyle alınan önlemler şirketlerde özellikle şu üç alanı etkiliyor: üretim ve hizmet teknolojisi, işlerin organizasyonu ve insan kaynakları yönetimi. Bu yazımda yeni teknolojilerin, şirketlerimiz ve ülkemiz üzerindeki etkisine son defa olarak değineceğim. Aslında daha önce farklı yazılarda aktardığım düşüncelerimi özetlemek istiyorum: Teknoloji önümüzdeki dönem tüm toplumları derinden etkilemeye devam edecek. Bir süre önce Dördüncü Sanayi Devrimi ismi altında başlayan teknolojik ve dijital değişimin hızını COVİD- 19 salgını daha da artıracak. Şimdiye kadar dijitalleşmeye yeterli öncelik vermeyen yöneticiler de salgının verdiği zarar nedeniyle, bakış açılarını değiştirmek zorunda kalacaklar.
Gelişmekte olan ekonomiler için esas kritik husus ise ülkenin insan kaynağının durumu. Dünyada emek ve fiziksel güç ile para kazanan insan sayısı her geçen gün azalıyor. Robotlaşma özellikle en alt gelir grubunda yer alan düşük eğitimli ve düşük vasıflı kitleleri tehdit ediyor. Türk sanayisi birkaç istisna dışında- ki bunlar toplam içinde %5’i geçmez- orta derecede gelişmiş bir teknoloji ile üretim yapmaktadır. Bu durum şimdilik düşük vasıflı ve düşük eğitimli binlerce insana iş imkânı sağlamaktadır. Yakın bir gelecekte başta otomotiv sanayi olmak üzere, bazı ürünleri Türkiye’de emek ucuz olduğu için ürettiren ülkeler bu ürünleri kendi ülkelerinde robotlara ürettirdikleri takdirde- en azında yaptıkları milyarlarca euroluk yatırımlarının arkasında böyle bir stratejik düşüncenin yattığını biliyoruz- emek yoğun ihracat sektörlerinde çalışan binlerce yetersiz eğitimli ve düşük yetkinlik düzeyine sahip çalışanın işsiz kalması riskiyle karşılaşabiliriz. Bu gelişmeler karşısında özellikle rekabetçi piyasalara ihracat yapan Türk şirketleri isteseler de istemeseler de üretim maliyetlerini düşürecek yeni çözümlerin arayışı içinde olacaklar. Şimdilik bu konuda adım atan sınırlı sayıda büyük şirket bu dönüşümü yine yabancı teknoloji sağlayıcı şirketler aracılığıyla yapıyorlar yani yine ithalat, yine dışa bağımlılık. Burada anlatmak istediğim şu; şirketlerimiz maliyet düşürmek ve verimliliği artırmak amacıyla yabancı araç gerece yatırım yaptıkça aslında dış etkenlere daha açık hale geliyorlar. Bu cihazların bakımı, yazılımların güncellenmesi, yenilenmesi, sarf malzemeleri vs. bunların hepsi devamlılık arz edecek maliyetler demektir. Bu dönüşüme girerken maliyet analizinin çok dikkatli yapılması ve bu sistemleri sürdürülebilirliği için yapılacak harcamaların üretim maliyetlerinde hafife alınmaması gerekir. Dijitalleşme ve otomasyon bu sistemleri kendileri üreten Almanya, Çin gibi ülkeler için ciddi bir maliyet avantajı sağlayabilir ama bizim gibi bunların çoğunu pahalı dövizle ithal etmek zorunda kalacak şirketlerimiz, ileriye yönelik baştan fark edilmeyen başka maliyetlere göğüs görmek zorunda kalabilirler. Bu yazımı bir, iki hususa daha dikkat çekerek kapatmak istiyorum. Sistem ve proje geliştirme alanında çalıştığım uzun senelerin bana öğrettiği en önemli husus ihtiyaç analizi aşamasına yeterli önem vermeyişimizdir. İhtiyaç analizi, teknik analiz bu tip dijitalleşme projelerinin başlangıcındaki en önemli safhalardır. KOBİ’lerimizde genellikle bu çalışmaları yürütecek yeterli sayıda deneyimli personel çalışmadığı için bu hizmet genellikle sistem çözümünü sağlayan firmalardan alınıyor. Sistem firmalarının önerileri de genellikle pazarladıkları sistemlerin kapasite ve yetenekleri ile sınırlıdır. Dolayısıyla projeniz sizin ihtiyaç analizinize uyması gerekirken bir bakıyorsunuz süreçlerinizi kuracağınız sisteme uydurmak zorunda kalmışsınız! Ayrıca her sürecin öncelikli olarak robotlaşma/dijitalleşme projenizin hedefine girmesi gerekmiyor. Bu kapsamlı bir kar/zarar analizi sonucunda verilmesi gereken bir karar. Değişim için değişim olmaz…