Antik Yunandan beri insanoğlu yaşamdaki değişimi anlamaya çalışmış, filozoflar zeytin ağaçlarının gölgesinde bu konuda kafa yormuşlar. Henüz modern bilimler ortada yokken yaşamı ve değişimi anlama aracı olarak felsefi bakış açısından yararlanılmış. Orta Çağ diye adlandırılan karanlık dönemde ise değişim teoloji ve ruhban sınıfın söylemleri çerçevesinde anlaşılmaya çalışılmış. 19. Yüzyıla gelindiğinde batıda çoktan sekülerleşen düşünce ve bilim dünyası, değişimi açıklayabilmek için tarih, sosyoloji ve ekonomi bilimlerinden de faydalanarak onlarca model geliştirmişler. Bu çalışmalara başlangıçta özellikle indirgemeci determinist yaklaşımlar hâkim olmuş.
Şimdi artık Antik Yunan’a kadar geri gitmeye gerek kalmadı, sadece insanlığın çağlar boyunca geçirdiği değişimi anlamak için okullarda baştan başlamak zorundayız. Bunda belki değişimin çok hızlanmış olmasının da rolü var. Bu son cümle aslında bir klişe. Evrimin doğal hızı nedeniyle her çağ bir önceki çağdan daha hızlı yaşanıyor. Çok kısa bir zaman dilimlerinde atalarımızın yaşamları boyunca şahit olamadıkları gelişmelere tanık oluyoruz. Ben bugün yaşadığımız dünyayı bir insanbilimleri laboratuvarı olarak görüyorum. Değişimin sonuçlarının bu kadar kısa zaman dilimlerinde etkisini göstermediği tarihlerde bilim insanları sosyal bilimlerde deneyin mümkün olmadığını savunmuşlar. Bugün durum farklı; faiz sebep enflasyon sonuç tezinin sonucunu çok kısa sürede gördük! Şimdi salgında yaşadıklarımızı mercek altında inceleyelim. Laboratuvarımızda çalışma süremizi salgının başlangıcı olarak alırsak ve yaşadıklarımızı anımsayacak olursak, önce hızlı ölümlerle birlikte evlere kapandık. Bazı sektörlerde başlangıçta hayat durdu. Sonra birden kapımızı kasklı motorcular çalmaya başladılar. Binlerce genç insan kurye olarak iş buldu. Hizmetler ve gıda sektörü hızla internete taşındı. Bu konuda hazırlığı, yatırımı olmayanlar da kısa sürede dijitalleştiler. Bir süre sonra büyük şirketler de eve taşındı. Uzaktan görüşme ve toplantı yapmayı kolaylaştıran yazılımlar zaten bir süredir mevcuttu. Salgının zorlamasıyla bunlarda uygulamalarını hızla geliştirdiler. Okullar, öğretmenler, öğrenciler, doktorlar kısa sürede Zoom uzmanı kesildiler. Zaman içinde bu yeni yaşam ve iş yapma biçimi özellikle İstanbul gibi ulaşımın çok zaman aldığı metropollerde çalışanların işine geldi. Bugün yavaş yavaş normale dönülüyor ancak salgınla gelen ve başlangıçta geçici olarak düşünülen önlemlerin bir kısmı bugün alışkanlığa ve yeni normale dönüştü. İnsanlar tarafından kabullenildi. Artık salgın sonlanmasına rağmen birçok şirkette eskiye tam dönüş yok. Özellikle enerji ve ulaşım masraflarının çılgınca arttığı bugünlerde hibrit diye adlandırılan yeni çalışma modeli tüm tarafların işine geldi diyebiliriz.
Bu süreçte yaşanılanlardan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? İnsanlar ani bir değişimle karşılaştıkları zaman önce bir şok yaşıyorlar ve savunmaya çekiliyorlar. İlk günlerde marketlerdeki makarna ve unların talan edilmesi bu şok olgusunun bir sonucuydu. Daha sonra yaşanılan zorluk ve tehditlere karşı araçlar geliştirmeye çalışıyorlar. Bunları silah veya teknoloji olarak adlandırabiliriz. Bu araçlar mevcut alışkanlıklarımızda değişim getiriyor. Artık yüz yüze yapılan toplantılar yerine ekranda oturma odamızdan altı pijama üstü gömlek toplantıya katılıyoruz ve buna alıştık. Teknoloji zaman içinde yeni kurallar ve standartlar getiriyor. Yeni kurallar normları etkiliyor, davranışlarımızı değiştirmek zorunda kalıyoruz. Burada Marx’ın alt yapı kavramının belirleyiciliğini görüyoruz. Zaman içinde mevcut kültürle iç içe giren yeni yaklaşımlar sistemin mevcut üyeleri üzerinde bir denetleme işlevi görürken, sisteme yeni katılanların da sosyalizasyonuna katkıda bulunuyor. Bu aşamada da üst yapının alt yapı üzerindeki gecikmeli etkisini ve karşılıklı etkileşimini görüyoruz.
Özetle insanlar çağlar boyunca bir tehditlerle karşılaştıkları zaman önce savunmaya geçmişler ondan sonra karşılaştıkları sorunu bertaraf etmek için yeni araçlar yaklaşımlar geliştirmişler. Yeni araç ve uygulamalar insanların davranışlarını ve alışkanlıklarını değiştirmiş böylece biriken bilgi zamanla düşünce yapıları üzerinde etkili olmuş.
İş hayatına evden çalışarak başlayan nesillerin ilişki kurma biçimleri, düşünce yapıları ve alışkanlıkları mutlaka bundan önce her gün ortalama 25-30 km araba kullanmak zorunda olan ebeveynlerinden farklı olacaktır. Bundan sonra da hep böyle olacak. Savaşlar, krizler, iç çatışmalar, salgınlar birbirini izleyecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İşte buna değişim diyoruz.